Bert Hellinger
Geriye kalan mutluluk. Aile takımyıldızlarının bizi götürdüğü yer
Mutluluğun sırrı nedir?
Bert Hellinger, "Mutluluk gelip giden geçici bir şey değildir" diyor, "aynı zamanda bizimle kalan bir mutluluk da var." Ancak kalıcı mutluluk büyük ölçüde köklerimizle olan bağlantımıza bağlıdır ve çoğu zaman bizim için önemli olan ilişkilerdeki çözülmemiş sorunlar nedeniyle sekteye uğrar.
Aile dizimi yöntemini kullanan Bert Hellinger, ailedeki karmaşıklıkları çözerek karı koca arasındaki, çocuklarla ebeveynler arasındaki ilişkileri iyileştirmenin nasıl mümkün olduğunu açıklıyor.
Pek çok dokunaklı örnek kullanarak, bizimle kalacak mutluluğu nasıl bulacağımızı gösteriyor - çünkü bizimle birlikteyken kendini iyi hissediyor.
sevgili okuyucular
Dünyanın her yerindeki pek çok insan, nispeten kısa bir süre içinde, aile kümelerinin etkisini ve bizi nereye götürdüklerini deneyimleyebildi. İlişkilerimizde kalıcı mutluluğa yol açarlar. Bu kitapta aile dizilimlerinin geriye kalan mutluluk hakkında neler ortaya çıkardığını topladım ve anlattım. Ve her şeyden önce hayata ve aşka dair ortaya çıkardıkları şeyleri anlatıyorum. İlişkilerimizde ve yaşamlarımızda bizde kalan mutluluk nedir? Saygı duyduğumuz ve başkalarıyla paylaştığımız için bize iyi gelen o mutluluk. Bunu başkalarıyla nasıl paylaşacağız? Böylece diğer insanlara karşı dostça davranıyoruz ve onlara hayatın her alanında başarılar diliyoruz. O zaman mutluluğumuz sevinir. Bizimle kalmak bizi iyi hissettiriyor ve bize fayda sağlıyor. Bize kalan sevgi dürtüsünü verir. Bu hareketin neresinde kalıyor? - Mutlu.
Saygılarımla Bert Hellinger
Tam mutluluk
Sürpriz
Takımyıldızlara ilk kez katılanların çoğu, "Oldukça basit" diyor. Kişi, kendisi de dahil olmak üzere ebeveynlerinin, erkek ve kız kardeşlerinin yerini alacak tamamen yabancı bir grup arasından seçim yapar, onları birbirlerine göre uzayda düzenler ve yerine oturur. Ve aniden bir aydınlanma yaşar: “Ne, bu benim ailem mi? Kafamda onun hakkında tamamen farklı bir fikir vardı.
Ne oldu? Herkes aynı yöne bakıyordu. Ve kendisi, yani yardımcısı aileden çok uzakta duruyordu. Daha sonra milletvekillerine nasıl hissettiklerini sorduğumda birisini özledikleri ortaya çıktı. Daha sonra önlerine, baktıkları yere başka bir vekil yerleştirdim. Yüzleri aydınlandı. Daha iyi hissetmeye başladılar.
Tipik bir aile düzeniydi. Daha basit olamazdı. Peki gerçekte neyi ortaya çıkardı? Adam, doğumdan hemen sonra ölen bir erkek kardeşinin olduğunu söyledi. Gelecekte aile, sanki artık ona ait değilmiş gibi onu hatırlamadı.
Tam, tam güçte anlamına gelir
Aileme ait olan herkesin kalbimde yeri olursa mutluluğum tamamlanır. Birisi, bir önceki örnekte olduğu gibi dışlanırsa veya unutulursa, o zaman içimizde onu aramaya başlarız. Bir şeyleri kaçırdığımızı hissediyoruz ama nereye bakacağımızı bilmiyoruz. Böyle bir arayış bazen bağımlılığa, bazen de Tanrı arayışına yol açar. İçimizde bir boşluk hissediyoruz ve onu doldurmak istiyoruz.
Kimi özlüyorum?
Kendi içimize dönerek kimleri kaçırdığımızı kontrol edebiliriz. Beş dakika sürecek. Gözlerimizi kapatıyoruz ve ailemize ait olan herkese içten yaklaşıyoruz.
Uzun zaman önce ölmüş olanlar da dahil, onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana ruhumda bir yer veriyorum." Hemen kendimizi daha tatmin olmuş hissederiz.
Ve birisinin eksik olup olmadığını hemen hissederiz. Mesela unutulmuş biri, ailenin yük olarak algıladığı biri, kurtulmak istediği biri. Ve biz de onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana kalbimde bir yer veriyorum, sana ait olan bir yer." Ve bunun bizi nasıl etkilediğini ve nasıl daha doyuma ulaştığımızı bir kez daha hissediyoruz.
Tam sağlık
Aile kümelenmesinde bana ifşa edilen önemli içgörülerden biri sağlığımızla, yani tam sağlığımızla ilgilidir.
Pek çok hastalık bizim veya ailemizin kurtulmak istediği, unuttuğumuz veya dışladığımız kişileri temsil eder. Bunu kendi içimize dönerek de kontrol edebiliriz.
Bunun için ayrıca beş dakikaya ihtiyacımız olacak. İçsel bakışımızı bedenimize çeviriyoruz ve bir yerin acıdığını ya da bir çeşit hastalığın nerede olduğunu dinliyoruz.
Buna genellikle nasıl tepki veririz? Bizi üzen, hasta eden şeylerden kurtulmak isteriz. Tıpkı bizim ya da ailemizin birinden kurtulmak istediği gibi.
Ama şimdi farklı davranıyoruz. Bize acı vereni, hasta edeni ruhumuza ve kalbimize sevgiyle kabul ederiz. Ona şunu söylüyoruz: “Benimle kalabilirsin. Bende huzuru bulabilirsin." Bunu yaparken vücudumuzda yarattığı etkiye, onda neyi çağrıştırıp uyandırdığına dikkat ediyoruz. Çoğunlukla ağrı azalır ve kendimizi daha iyi hissederiz.
Bir sonraki aşamada bu hastalığın ya da ağrının kiminle ilişkili olduğunu hissetmeye çalışıyoruz. Hangi dışlanmış veya unutulmuş kişiyle? Belki bizim veya ailemizin birileri haksızlık etmiştir?
Bir süre sonra bunu zaten biliyoruz ya da bir tahminde bulunacağız. Şimdi acımızla, hastalığımızla birlikte bu kişiye bakıyoruz. Ona şunu söylüyoruz: “Şimdi seni görüyorum. Artık sana saygı duyuyorum. Şimdi seni seviyorum. Artık sana kalbimde bir yer veriyorum."
Bundan sonra nasıl hissediyoruz? Hastalığımız nasıl hissettiriyor? Acımız nasıl hissettiriyor? Burada “tamamlandı” aynı zamanda tam güçte anlamına da geliyor.
"Şu anda kalıyorum"
Mexico City'deki büyük bir okulda bazı öğretmenler ve veliler, çocuklar için endişelendikleri için bana geldiler. Bu çocuklara yardım etmek istediler. Örneğin bir öğretmen, artık okula gitmek istemeyen 14 yaşındaki bir erkek çocuk için endişeleniyordu. Daha sonra bu öğretmenden ayağa kalkmasını istedim ve bu çocuğu da yanına oturttum. Çocuğun ebeveynleri de oradaydı. Bunları çocuğun ve öğretmenin karşısına yerleştirdim.
Çocuğa baktığımda üzgün olduğunu gördüm. Ona "Üzgünsün" dedim. Gözyaşları anında akmaya başladı ve annesi de öyle. Annesi üzgün olduğu için çocuğun da üzgün olduğunu herkes görebiliyordu.
Anneme kendi ailesinde neler olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: “Doğum sırasında ölen ikiz bir kız kardeşim vardı.” Yani ikiz kardeşini özlüyordu. Ailesi de ölen ikiz kardeşini çok özledi. Ancak bu ailede unutulmuştu çünkü yaşayan aile üyelerinin onu düşünmesi ve hatırlaması çok acı vericiydi.
Daha sonra ölen ikiz kız kardeşimin yerine geçecek kişiyi seçtim. Onu diğerlerinden uzağa yerleştirdim ve bu ailede gerçekte olduğu gibi dışarı bakacak şekilde çevirdim.
Herkes ölen ikiz kız kardeşe ve hepsinden önemlisi çocuğun annesine baktı. Ben de onu ikiz kardeşinin arkasına yerleştirdim ve bakışları da dışarıya yöneldi. Ben de ona "Burada nasıl hissediyorsun?" diye sordum. Burada kendimi iyi hissediyorum dedi.
Daha sonra çocuğu ikiz kardeşinin arkasındaki annesinin yerine koydum ve ona burada nasıl hissettiğini sordum. O da "Burada kendimi iyi hissediyorum" dedi.
Burada ne buldun? Anne, ölen ikiz kardeşine kapılmıştı ve onu ölüme kadar takip etmek istiyordu. Oğlu bunu hissetti ve sonra ruhunda karar verdi: "Senin yerine ben öleceğim anne."
Artık okula gitmek istememesine şaşmamalı. Ölmek isteyen biri neden başka bir şey öğretsin ki?
Burada birisinin dışlanmasının, birinin ailedeki yerini kaybetmesinin yarattığı etkiyi görebilirsiniz.
Buradaki çözüm nedir? Çok basit. Ölen ikiz kız kardeş tekrar aileye kabul edilir ve hak ettiği yeri alır.
Bu aile diziliminde bu nasıl yapıldı? Ölen ikiz kardeşimi annemin yanına koydum. Gözlerinde yaşlarla yürekten kucaklaştılar. Ve böylece anne artık ikiz kardeşini ölüme kadar takip etmek zorunda kalmadı. Ailesinde kız kardeşi de onun yanındaydı.
Ailedeki herkes, özellikle de koca, kendisini hemen daha iyi hissetti. Karısıyla nasıl yaşadığını kolaylıkla hayal edebiliyoruz, çünkü bunca yıldır içten içe onun ölüme çekildiğini hissediyordu.
Eşimden kocasının gözlerinin içine bakıp “Artık ben kalıyorum” demesini istedim. Bunu söyledi ve ikisi de mutlu bir şekilde birbirlerinin kollarına koştular.
Daha sonra oğluna döndü. O da onun gözlerinin içine baktı ve şöyle dedi: "Şimdi ben kalıyorum, sen de kalırsan çok sevinirim." Çocuk gülümsedi ve üzüntüsü geçti.
Bert Hellinger
Geriye kalan mutluluk. Aile takımyıldızlarının bizi götürdüğü yer
Mutluluğun sırrı nedir?
Bert Hellinger, "Mutluluk gelip giden geçici bir şey değildir" diyor, "aynı zamanda bizimle kalan bir mutluluk da var." Ancak kalıcı mutluluk büyük ölçüde köklerimizle olan bağlantımıza bağlıdır ve çoğu zaman bizim için önemli olan ilişkilerdeki çözülmemiş sorunlar nedeniyle sekteye uğrar.
Aile dizimi yöntemini kullanan Bert Hellinger, ailedeki karmaşıklıkları çözerek karı koca arasındaki, çocuklarla ebeveynler arasındaki ilişkileri iyileştirmenin nasıl mümkün olduğunu açıklıyor.
Pek çok dokunaklı örnek kullanarak, bizimle kalacak mutluluğu nasıl bulacağımızı gösteriyor - çünkü bizimle birlikteyken kendini iyi hissediyor.
sevgili okuyucular
Dünyanın her yerindeki pek çok insan, nispeten kısa bir süre içinde, aile kümelerinin etkisini ve bizi nereye götürdüklerini deneyimleyebildi. İlişkilerimizde kalıcı mutluluğa yol açarlar. Bu kitapta aile dizilimlerinin geriye kalan mutluluk hakkında neler ortaya çıkardığını topladım ve anlattım. Ve her şeyden önce hayata ve aşka dair ortaya çıkardıkları şeyleri anlatıyorum. İlişkilerimizde ve yaşamlarımızda bizde kalan mutluluk nedir? Saygı duyduğumuz ve başkalarıyla paylaştığımız için bize iyi gelen o mutluluk. Bunu başkalarıyla nasıl paylaşacağız? Böylece diğer insanlara karşı dostça davranıyoruz ve onlara hayatın her alanında başarılar diliyoruz. O zaman mutluluğumuz sevinir. Bizimle kalmak bizi iyi hissettiriyor ve bize fayda sağlıyor. Bize kalan sevgi dürtüsünü verir. Bu hareketin neresinde kalıyor? - Mutlu.
Saygılarımla Bert Hellinger
Tam mutluluk
Sürpriz
Takımyıldızlara ilk kez katılanların çoğu, "Oldukça basit" diyor. Kişi, kendisi de dahil olmak üzere ebeveynlerinin, erkek ve kız kardeşlerinin yerini alacak tamamen yabancı bir grup arasından seçim yapar, onları birbirlerine göre uzayda düzenler ve yerine oturur. Ve aniden bir aydınlanma yaşar: “Ne, bu benim ailem mi? Kafamda onun hakkında tamamen farklı bir fikir vardı.
Ne oldu? Herkes aynı yöne bakıyordu. Ve kendisi, yani yardımcısı aileden çok uzakta duruyordu. Daha sonra milletvekillerine nasıl hissettiklerini sorduğumda birisini özledikleri ortaya çıktı. Daha sonra önlerine, baktıkları yere başka bir vekil yerleştirdim. Yüzleri aydınlandı. Daha iyi hissetmeye başladılar.
Tipik bir aile düzeniydi. Daha basit olamazdı. Peki gerçekte neyi ortaya çıkardı? Adam, doğumdan hemen sonra ölen bir erkek kardeşinin olduğunu söyledi. Gelecekte aile, sanki artık ona ait değilmiş gibi onu hatırlamadı.
Tam, tam güçte anlamına gelir
Aileme ait olan herkesin kalbimde yeri olursa mutluluğum tamamlanır. Birisi, bir önceki örnekte olduğu gibi dışlanırsa veya unutulursa, o zaman içimizde onu aramaya başlarız. Bir şeyleri kaçırdığımızı hissediyoruz ama nereye bakacağımızı bilmiyoruz. Böyle bir arayış bazen bağımlılığa, bazen de Tanrı arayışına yol açar. İçimizde bir boşluk hissediyoruz ve onu doldurmak istiyoruz.
Kimi özlüyorum?
Kendi içimize dönerek kimleri kaçırdığımızı kontrol edebiliriz. Beş dakika sürecek. Gözlerimizi kapatıyoruz ve ailemize ait olan herkese içten yaklaşıyoruz.
Uzun zaman önce ölmüş olanlar da dahil, onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana ruhumda bir yer veriyorum." Hemen kendimizi daha tatmin olmuş hissederiz.
Ve birisinin eksik olup olmadığını hemen hissederiz. Mesela unutulmuş biri, ailenin yük olarak algıladığı biri, kurtulmak istediği biri. Ve biz de onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana kalbimde bir yer veriyorum, sana ait olan bir yer." Ve bunun bizi nasıl etkilediğini ve nasıl daha doyuma ulaştığımızı bir kez daha hissediyoruz.
Tam sağlık
Aile kümelenmesinde bana ifşa edilen önemli içgörülerden biri sağlığımızla, yani tam sağlığımızla ilgilidir.
Pek çok hastalık bizim veya ailemizin kurtulmak istediği, unuttuğumuz veya dışladığımız kişileri temsil eder. Bunu kendi içimize dönerek de kontrol edebiliriz.
Bunun için ayrıca beş dakikaya ihtiyacımız olacak. İçsel bakışımızı bedenimize çeviriyoruz ve bir yerin acıdığını ya da bir çeşit hastalığın nerede olduğunu dinliyoruz.
Buna genellikle nasıl tepki veririz? Bizi üzen, hasta eden şeylerden kurtulmak isteriz. Tıpkı bizim ya da ailemizin birinden kurtulmak istediği gibi.
Ama şimdi farklı davranıyoruz. Bize acı vereni, hasta edeni ruhumuza ve kalbimize sevgiyle kabul ederiz. Ona şunu söylüyoruz: “Benimle kalabilirsin. Bende huzuru bulabilirsin." Bunu yaparken vücudumuzda yarattığı etkiye, onda neyi çağrıştırıp uyandırdığına dikkat ediyoruz. Çoğunlukla ağrı azalır ve kendimizi daha iyi hissederiz.
Bir sonraki aşamada bu hastalığın ya da ağrının kiminle ilişkili olduğunu hissetmeye çalışıyoruz. Hangi dışlanmış veya unutulmuş kişiyle? Belki bizim veya ailemizin birileri haksızlık etmiştir?
Bir süre sonra bunu zaten biliyoruz ya da bir tahminde bulunacağız. Şimdi acımızla, hastalığımızla birlikte bu kişiye bakıyoruz. Ona şunu söylüyoruz: “Şimdi seni görüyorum. Artık sana saygı duyuyorum. Şimdi seni seviyorum. Artık sana kalbimde bir yer veriyorum."
Bundan sonra nasıl hissediyoruz? Hastalığımız nasıl hissettiriyor? Acımız nasıl hissettiriyor? Burada “tamamlandı” aynı zamanda tam güçte anlamına da geliyor.
"Şu anda kalıyorum"
Mexico City'deki büyük bir okulda bazı öğretmenler ve veliler, çocuklar için endişelendikleri için bana geldiler. Bu çocuklara yardım etmek istediler. Örneğin bir öğretmen, artık okula gitmek istemeyen 14 yaşındaki bir erkek çocuk için endişeleniyordu. Daha sonra bu öğretmenden ayağa kalkmasını istedim ve bu çocuğu da yanına oturttum. Çocuğun ebeveynleri de oradaydı. Bunları çocuğun ve öğretmenin karşısına yerleştirdim.
Çocuğa baktığımda üzgün olduğunu gördüm. Ona "Üzgünsün" dedim. Gözyaşları anında akmaya başladı ve annesi de öyle. Annesi üzgün olduğu için çocuğun da üzgün olduğunu herkes görebiliyordu.
Anneme kendi ailesinde neler olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: “Doğum sırasında ölen ikiz bir kız kardeşim vardı.” Yani ikiz kardeşini özlüyordu. Ailesi de ölen ikiz kardeşini çok özledi. Ancak bu ailede unutulmuştu çünkü yaşayan aile üyelerinin onu düşünmesi ve hatırlaması çok acı vericiydi.
Bulunduğunuz sayfa: 1 (kitabın toplam 7 sayfası vardır)
Bert Hellinger
Geriye kalan mutluluk. Aile takımyıldızlarının bizi götürdüğü yer
Mutluluğun sırrı nedir?
Bert Hellinger, "Mutluluk gelip giden geçici bir şey değildir" diyor, "aynı zamanda bizimle kalan bir mutluluk da var." Ancak kalıcı mutluluk büyük ölçüde köklerimizle olan bağlantımıza bağlıdır ve çoğu zaman bizim için önemli olan ilişkilerdeki çözülmemiş sorunlar nedeniyle sekteye uğrar.
Aile dizimi yöntemini kullanan Bert Hellinger, ailedeki karmaşıklıkları çözerek karı koca arasındaki, çocuklarla ebeveynler arasındaki ilişkileri iyileştirmenin nasıl mümkün olduğunu açıklıyor.
Pek çok dokunaklı örnek kullanarak, bizimle kalacak mutluluğu nasıl bulacağımızı gösteriyor - çünkü bizimle birlikteyken kendini iyi hissediyor.
sevgili okuyucular
Dünyanın her yerindeki pek çok insan, nispeten kısa bir süre içinde, aile kümelerinin etkisini ve bizi nereye götürdüklerini deneyimleyebildi. İlişkilerimizde kalıcı mutluluğa yol açarlar. Bu kitapta aile dizilimlerinin geriye kalan mutluluk hakkında neler ortaya çıkardığını topladım ve anlattım. Ve her şeyden önce hayata ve aşka dair ortaya çıkardıkları şeyleri anlatıyorum. İlişkilerimizde ve yaşamlarımızda bizde kalan mutluluk nedir? Saygı duyduğumuz ve başkalarıyla paylaştığımız için bize iyi gelen o mutluluk. Bunu başkalarıyla nasıl paylaşacağız? Böylece diğer insanlara karşı dostça davranıyoruz ve onlara hayatın her alanında başarılar diliyoruz. O zaman mutluluğumuz sevinir. Bizimle kalmak bizi iyi hissettiriyor ve bize fayda sağlıyor. Bize kalan sevgi dürtüsünü verir. Bu hareketin neresinde kalıyor? - Mutlu.
Saygılarımla Bert Hellinger
Tam mutluluk
Sürpriz
Takımyıldızlara ilk kez katılanların çoğu, "Oldukça basit" diyor. Kişi, kendisi de dahil olmak üzere ebeveynlerinin, erkek ve kız kardeşlerinin yerini alacak tamamen yabancı bir grup arasından seçim yapar, onları birbirlerine göre uzayda düzenler ve yerine oturur. Ve aniden bir aydınlanma yaşar: “Ne, bu benim ailem mi? Kafamda onun hakkında tamamen farklı bir fikir vardı.
Ne oldu? Herkes aynı yöne bakıyordu. Ve kendisi, yani yardımcısı aileden çok uzakta duruyordu. Daha sonra milletvekillerine nasıl hissettiklerini sorduğumda birisini özledikleri ortaya çıktı. Daha sonra önlerine, baktıkları yere başka bir vekil yerleştirdim. Yüzleri aydınlandı. Daha iyi hissetmeye başladılar.
Tipik bir aile düzeniydi. Daha basit olamazdı. Peki gerçekte neyi ortaya çıkardı? Adam, doğumdan hemen sonra ölen bir erkek kardeşinin olduğunu söyledi. Gelecekte aile, sanki artık ona ait değilmiş gibi onu hatırlamadı.
Tam, tam güçte anlamına gelir
Aileme ait olan herkesin kalbimde yeri olursa mutluluğum tamamlanır. Birisi, bir önceki örnekte olduğu gibi dışlanırsa veya unutulursa, o zaman içimizde onu aramaya başlarız. Bir şeyleri kaçırdığımızı hissediyoruz ama nereye bakacağımızı bilmiyoruz. Böyle bir arayış bazen bağımlılığa, bazen de Tanrı arayışına yol açar. İçimizde bir boşluk hissediyoruz ve onu doldurmak istiyoruz.
Kimi özlüyorum?
Kendi içimize dönerek kimleri kaçırdığımızı kontrol edebiliriz. Beş dakika sürecek. Gözlerimizi kapatıyoruz ve ailemize ait olan herkese içten yaklaşıyoruz.
Uzun zaman önce ölmüş olanlar da dahil, onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana ruhumda bir yer veriyorum." Hemen kendimizi daha tatmin olmuş hissederiz.
Ve birisinin eksik olup olmadığını hemen hissederiz. Mesela unutulmuş biri, ailenin yük olarak algıladığı biri, kurtulmak istediği biri. Ve biz de onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana kalbimde bir yer veriyorum, sana ait olan bir yer." Ve bunun bizi nasıl etkilediğini ve nasıl daha doyuma ulaştığımızı bir kez daha hissediyoruz.
Tam sağlık
Aile kümelenmesinde bana ifşa edilen önemli içgörülerden biri sağlığımızla, yani tam sağlığımızla ilgilidir.
Pek çok hastalık bizim veya ailemizin kurtulmak istediği, unuttuğumuz veya dışladığımız kişileri temsil eder. Bunu kendi içimize dönerek de kontrol edebiliriz.
Bunun için ayrıca beş dakikaya ihtiyacımız olacak. İçsel bakışımızı bedenimize çeviriyoruz ve bir yerin acıdığını ya da bir çeşit hastalığın nerede olduğunu dinliyoruz.
Buna genellikle nasıl tepki veririz? Bizi üzen, hasta eden şeylerden kurtulmak isteriz. Tıpkı bizim ya da ailemizin birinden kurtulmak istediği gibi.
Ama şimdi farklı davranıyoruz. Bize acı vereni, hasta edeni ruhumuza ve kalbimize sevgiyle kabul ederiz. Ona şunu söylüyoruz: “Benimle kalabilirsin. Bende huzuru bulabilirsin." Bunu yaparken vücudumuzda yarattığı etkiye, onda neyi çağrıştırıp uyandırdığına dikkat ediyoruz. Çoğunlukla ağrı azalır ve kendimizi daha iyi hissederiz.
Bir sonraki aşamada bu hastalığın ya da ağrının kiminle ilişkili olduğunu hissetmeye çalışıyoruz. Hangi dışlanmış veya unutulmuş kişiyle? Belki bizim veya ailemizin birileri haksızlık etmiştir?
Bir süre sonra bunu zaten biliyoruz ya da bir tahminde bulunacağız. Şimdi acımızla, hastalığımızla birlikte bu kişiye bakıyoruz. Ona şunu söylüyoruz: “Şimdi seni görüyorum. Artık sana saygı duyuyorum. Şimdi seni seviyorum. Artık sana kalbimde bir yer veriyorum."
Bundan sonra nasıl hissediyoruz? Hastalığımız nasıl hissettiriyor? Acımız nasıl hissettiriyor? Burada “tamamlandı” aynı zamanda tam güçte anlamına da geliyor.
"Şu anda kalıyorum"
Mexico City'deki büyük bir okulda bazı öğretmenler ve veliler, çocuklar için endişelendikleri için bana geldiler. Bu çocuklara yardım etmek istediler. Örneğin bir öğretmen, artık okula gitmek istemeyen 14 yaşındaki bir erkek çocuk için endişeleniyordu. Daha sonra bu öğretmenden ayağa kalkmasını istedim ve bu çocuğu da yanına oturttum. Çocuğun ebeveynleri de oradaydı. Bunları çocuğun ve öğretmenin karşısına yerleştirdim.
Çocuğa baktığımda üzgün olduğunu gördüm. Ona "Üzgünsün" dedim. Hemen ağlamaya başladı, annesi de öyle. Annesi üzgün olduğu için çocuğun da üzgün olduğunu herkes görebiliyordu.
Anneme kendi ailesinde neler olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: “Doğum sırasında ölen ikiz bir kız kardeşim vardı.” Yani ikiz kardeşini özlüyordu. Ailesi de ölen ikiz kardeşini çok özledi. Ancak bu ailede unutulmuştu çünkü yaşayan aile üyelerinin onu düşünmesi ve hatırlaması çok acı vericiydi.
Daha sonra ölen ikiz kız kardeşimin yerine geçecek kişiyi seçtim. Onu diğerlerinden uzağa yerleştirdim ve bu ailede gerçekte olduğu gibi dışarı bakacak şekilde çevirdim.
Herkes ölen ikiz kız kardeşe ve hepsinden önemlisi çocuğun annesine baktı. Ben de onu ikiz kardeşinin arkasına yerleştirdim ve bakışları da dışarıya yöneldi. Ben de ona "Burada nasıl hissediyorsun?" diye sordum. Burada kendimi iyi hissediyorum dedi.
Daha sonra çocuğu ikiz kardeşinin arkasındaki annesinin yerine koydum ve ona burada nasıl hissettiğini sordum. O da "Burada kendimi iyi hissediyorum" dedi.
Burada ne buldun? Anne, ölen ikiz kardeşine kapılmıştı ve onu ölüme kadar takip etmek istiyordu. Oğlu bunu hissetti ve sonra ruhunda karar verdi: "Senin yerine ben öleceğim anne."
Artık okula gitmek istememesine şaşmamalı. Ölmek isteyen biri neden başka bir şey öğretsin ki?
Burada birisinin dışlanmasının, birinin ailedeki yerini kaybetmesinin yarattığı etkiyi görebilirsiniz.
Buradaki çözüm nedir? Çok basit. Ölen ikiz kız kardeş tekrar aileye kabul edilir ve hak ettiği yeri alır.
Bu aile diziliminde bu nasıl yapıldı? Ölen ikiz kardeşimi annemin yanına koydum. Gözlerinde yaşlarla yürekten kucaklaştılar. Ve böylece anne artık ikiz kardeşini ölüme kadar takip etmek zorunda kalmadı. Ailesinde kız kardeşi de onun yanındaydı.
Ailedeki herkes, özellikle de koca, kendisini hemen daha iyi hissetti. Karısıyla nasıl yaşadığını kolaylıkla hayal edebiliyoruz, çünkü bunca yıldır içten içe onun ölüme çekildiğini hissediyordu.
Eşimden kocasının gözlerinin içine bakıp “Artık ben kalıyorum” demesini istedim. Bunu söyledi ve ikisi de mutlu bir şekilde birbirlerinin kollarına koştular.
Daha sonra oğluna döndü. O da onun gözlerinin içine baktı ve şöyle dedi: "Şimdi ben kalıyorum, sen de kalırsan çok sevinirim." Çocuk gülümsedi ve üzüntüsü geçti.
"Anne ben geliyorum"
Bir kadın, kızının yıllar önce kendisiyle ilişkisini kesmesi nedeniyle çok acı çekti. “Aşk Emirleri” kitabımı okudu ve kızının aileden dışlanan insanlarla içsel olarak bağlantılı olduğunu fark etti. İki yüzü düşündü: kocasının ilk karısı ve kayınpederi.
Akşam kocasının ilk karısının şerefine bir mum yaktı. Kendisinin karşısında durduğunu ve gözlerinin içine baktığını hayal etti. Önünde derin bir şekilde eğildi ve şöyle dedi: "Sana saygılarımı sunuyorum."
Ertesi akşam aynısını kayınpederi için de yaptı. Onun şerefine bir mum yaktı ve kendisini onun önünde durup gözlerine baktığını hayal etti. Onun önünde derin bir şekilde eğildi ve şöyle dedi: "Sana saygılarımı sunuyorum."
Ertesi gün kızı onu aradı ve “Anne, geliyorum” dedi.
Fiyat
Ailede en çok kim yerinden mahrum bırakılır? Ebeveynlerin eski ortakları veya büyükanne ve büyükbabanın eski ortakları. Ancak gelecekteki partnerlere ve gelecekteki çocuklara yer açanlar onlardır ve çoğu zaman mutlulukları için yüksek kişisel bedel ödeyenler de onlardır.
Bu durumun aile üzerinde yarattığı geniş kapsamlı sonuçları çoğunlukla, daha önceki partnerlerin örneğinde olduğu gibi, onlara gereken saygı ve sevginin gösterilmediğini görüyoruz.
Aile dizimlerinde, yeni bir ilişkide doğan bir çocuğun önceki partnerin yerini aldığı sıklıkla görülür. Böyle bir çocuk, duygularını benimser, taşır ve bunları anne ve babasına gösterir. Ailede bu ortağı temsil eder ve bazen görevi devralır ve onun kaderini üstlenir.
Ne yardımcı oldu
Bir arkadaşım bana küçük oğlunun bazen davranışlarıyla kendisini ve karısını kızdırdığını söyledi. Şöyle dedi: “Oğlum bizi neyin harekete geçirdiğini tam olarak biliyor ve onu alana kadar rahat etmeyecek. Ve sonra kendimizi zar zor kontrol edebiliyoruz.
Ona şunu söyledim: “Sen zaten bir kez evlendin. İkinci evlilikten doğan çocukların davranışlarının önceki partnerlerini anımsattığını bilmiyor musunuz?”
Bana şunu sordu: “Ne yapmalıyız? Eşimde de aynı durum var. Ayrıca benden önce başka bir adamı daha vardı.
Ona şunu söyledim: “Bir dahaki sefere kırgınlık hissettiğinizde, oğlunuzun ötesine bakın, ilk karınızı hatırlayın ve ona içten saygı ve sevgiyle bakın. Karın da ilk kocasına aynısını yapsın."
Dört hafta sonra tekrar buluştuk. “Biliyor musun,” dedi, “hemen yardımcı oldu.”
Aşk
"Seni seviyorum"
Kimin “Seni seviyorum” deme hakkı var? Bu cümleyi söylediğinde ruhunda ne oluyor? Peki bu cümlenin hitap ettiği kişinin ruhunda ne olur?
Bunu gerçekten söyleyenin ruhu titriyor. İçinde bir şey toplanıyor, dalga gibi yükseliyor ve onu da beraberinde taşıyor. Belki de kendisini nereye kaldıracağını, hangi kıyıya atacağını bilmeden, korkudan kendini ondan koruyordur.
Ve bu cümlenin hitap ettiği kişi de titriyor olabilir. Kendisini hizmete sokan ve hayatını sonsuza kadar belirleyen şeyin, kendisinde değişen şeyin bu cümle olduğunu hissediyor.
Burada aynı zamanda, ister kendimiz söylesek, ister biri bize söylese de, bu tabire katlanıp tam anlamıyla katılıp katılamayacağımız, ona açılıp açılamayacağımız konusunda bir korku var.
Ama bizi bu kadar derinden etkileyen, bizi bir başkasına bu kadar yürekten bağlayan daha güzel bir cümle yok. Bu mütevazı bir ifadedir. Bu bizi aynı anda hem küçük hem de büyük yapar. Ve bu bizi son derece insan yapar.
Sürekli bas
Çiftin ilişkisi barok bir konser gibi icra ediliyor. Yükseklerde pek çok güzel melodi duyuluyor ve bunlara basso Continuouso eşlik ediyor. Melodileri yönetiyor, birleştiriyor ve taşıyor, onlara ağırlık ve dolgunluk veriyor. Ortaklıklarda basso Continuouso şöyle ses çıkarır: “Seni alıyorum, seni alıyorum, seni alıyorum. Seni karım olarak kabul ediyorum. Seni kocam olarak kabul ediyorum. Seni sevgiyle alıyorum ve kendimi sevgiyle veriyorum.”
Bağlayan sevgi ve özgür kılan sevgi
Bir erkek ve bir kadın buluştuğunda erkek bir şeylerin eksik olduğunu fark eder, kadın da kendisinde bir şeylerin eksik olduğunu fark eder.
Sonuçta, kadınsız bir erkek nedir ve erkeksiz bir kadın nedir? Bir erkek bir kadına odaklanır ve bir kadın bir erkeğe odaklanır. Birleştiklerinde her biri kendisinde eksik olanı alır. Bir erkek bir kadını, bir kadın da bir erkeği alır. Bir erkeğin bir kadını özlediğini kabul etmesi, bir kadının da bir erkeği özlediğini kabul etmesi kolay değildir. Ve bu alçakgönüllü. Aynı zamanda herkes sınırlarının farkındadır.
Bazıları, örneğin bir erkeğin kendi içindeki dişiliği, bir kadının da kendi içindeki erilliği geliştirmeye çalıştığını söyleyerek bu tanınmadan kaçınmak ister. Çünkü o zaman erkeğin kadına ihtiyacı kalmaz, kadının da erkeğe ihtiyacı kalmaz. O zaman birbirleri olmadan da var olabilirler.
Bir çiftteki ilişkiler, eğer hem erkek hem de kadın, diğerinden yoksun olduklarını, mükemmel olabilmek için diğerine ihtiyaç duyduklarını kabul ederse başarılı olur. Birbirlerine diğerlerinde eksik olanı verirlerse mükemmel ve bütün olurlar.
Ve bir erkekle bir kadın arasındaki aşkın zirvesi cinsel ilişkilerdir. Cinsel ilişkiler, bir çiftin ilişkisinin yöneldiği şeydir. Bunlar yaşamın en büyük doyumudur ve manevi olanlar da dahil olmak üzere diğerlerini geride bırakır. Onlar sayesinde dünyanın özüne uyum sağlıyoruz. Peki bizi yaşamın temelinin hizmetine daha çok götüren, bu ilişkiler ve bunların sonuçları olmasa başka neyle daha çok büyürüz?
Bu ilişkiyle bağlantılı başka bir şey daha var. Cinsel ilişkiler yoluyla bir bağlantı kurulur. Seksten sonra çift artık birbirlerinden kurtulamaz. Bu nedenle önemsiz bir şeymiş gibi ele alınamaz. Bunun geniş kapsamlı sonuçları var.
Bağlantının ne anlama geldiğini ve ne kadar derin olduğunu, bir çiftin ayrılırken yaşadığı acıdan, suçluluk ve yoksunluk duygularından anlayabiliriz. Bu bağı hissedene ve onunla aynı fikirde olana kadar gerçekten ayrılamazlar.
Bunun sonraki ilişkiler üzerindeki etkisi, sonraki ilişkideki çocuğun, ilk ilişkideki partnerin yerini almasıyla anlaşılabilir. Bu partnerin duygularına sahip ve bunları ebeveynlerinin önünde gösteriyor. Bu, önceki ilişkilerinizle oynayamayacağınız anlamına gelir. Eyleme devam ediyorlar.
Ayrıca şunu da gözlemleyebiliriz. Bir çift ayrıldığında ve her biri başka bir eş bulup tekrar ayrıldığında, ikinci ayrılıktaki acı ve suçluluk, ilkine göre daha azdır. Üçüncü ayrılıkta acı ve suçluluk duygusu daha da azalır ve bir süre sonra artık hiçbir rol oynamazlar. Ve kural olarak, daha sonraki ilişkilerdeki ortaklar, yeni partnerlerini ilki kadar samimi ve içtenlikle kabul etmeye cesaret edemezler.
Ayrıldıktan sonra eski partnerine saygı duymaya ve onu sevmeye devam ederse, burada bir çözüm mümkündür. Bu her zaman her iki partner için de eşit derecede mümkün olmamaktadır. Sonra ikisi için de acı verici bir şey kalır.
Seks
Ruh için "seks" kelimesi kabul edilemez çünkü duygusallıktan, derinlikten, her şeyi kapsayan tutkudan, birbirlerinin bilgisinden, ayrıca başka bir kişide kendini bilme ve keşfetmeden yoksundur.
Ve bunun tersine, eski ve bugün kınanan “şehvet” sözcüğünün nasıl bir gücü var! Hareketi, şevki, tutkuyu, bedenlerin iç içe geçmesini, enerjiyi, kucaklaşmayı, çabukluğu, doruğa ulaşmayı ve keyifli bir rahatlamayı hisseder. Bu coşkuyla karşılaştırıldığında seks soğuktur ve lüks bir yemeğe kıyasla hızlı bir yemekle aynıdır.
Şehvet hayattır, gücüyle heyecan verici ve şaşırtıcıdır ve her anlamda verimlidir. Kişisel olanın çok ötesine geçen ve kişinin kendisiyle ilgili olan bir şey buradan gelir. Ama kontrol edilemez, taşar çünkü Daha Büyük bir şey tarafından kontrol edilir ve taşınır. Ruh bununla sevinir.
Belki de bu yüzden bu kelimeyi tekrar kullanmalıyız? HAYIR. Çok savunmasız, sanki kutsal bir şeymiş gibi. Ancak en iyisi "seks" kelimesini kullanımdan kaldırmak olacaktır. İçine koyduğumuz her şeyle birlikte, ruh için daha çok "yabancı", yabancı bir kelimedir.
İkinci görüşte aşk
Bir erkek, kendisine özel bir çekim hissettiği bir kadınla karşılaştığında, bir kadın da bu erkekle tanışıp ona özel bir çekim hissettiğinde, her ikisinde de inanılmaz bir mutluluk ve arzu duygusu onları tamamen ele geçirir. Bu mutluluk duygusunu, bu arzuyu sevgi olarak hissederler. Daha sonra erkek kadına “Seni seviyorum” deyince, kadın da ona “Seni seviyorum” deyince birleşerek çift olurlar.
Peki birbirlerine duydukları ve birbirlerine uzun süre bağlanabilecek kadar güçlü olduklarını itiraf ettikleri bu ilk aşk mıdır? Bir süre sonra, şimdiye kadar izledikleri farklı yolların onları yalnızca bir süreliğine ruhsal olarak bu kadar birbirine bağladığı ortaya çıksa bile mi? Ya da belki uzun bir süre boyunca yollarını birleştirecekler ve her şeyden önce sadece bir çift değil, aynı zamanda ebeveyn olurlarsa. Peki bu yollar daha sonra farklı yönlere ayrılırsa onları birleştirmeye devam edecek mi? Bir erkek ve bir kadın, yüce ilk aşk duygusu içinde birbirleri hakkında aslında ne biliyor? Birbirlerinin ebeveyn ailelerinin karanlık yönleri, birbirlerinin özel kaderleri ve özel kaderleri hakkında ne biliyorlar? Soru şu: Saklanan şey ne zaman gün ışığına çıkacak, aşklarının bu gerçeklikten kurtulmasına ve var olmaya devam etmesine ne yardımcı olacak?
Çifti bu daha geniş bağlama hazırlayacak ve onları çiftin büyümesine ve ilk aşkın sınırlarının ötesine geçmesine olanak sağlayacak genişlik ve derinliğe yönlendirecek ilk "Seni seviyorum" beyanına başka bir şeyin eklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. . Bu daha geniş bağlamı içeren ve partnerleri buna hazırlayan bir ifade şu şekilde gelebilir: "Seni seviyorum ve beni ve seni yönlendiren şeyleri seviyorum."
Bir erkek bir kadına bu cümleyi söylediğinde ve bir kadın da erkeğe şunu söylediğinde ne olur: "Seni seviyorum ve beni ve seni yönlendiren şeyleri seviyorum"? Aniden kendilerinin ve arzularının ötesine bakmaya başlarlar. Daha büyük bir şeye, sınırlarını aşan bir şeye bakıyorlar. Uzun bir süre bu sözün kendilerine yüklediği özel talepleri anlayamayacaklar, hem bireysel hem de birlikte her birini nasıl bir kaderin beklediğini anlayamayacaklar. İlk görüşte aşktan sonra bu cümle onları ikinci görüşte aşka hazırlar ve bunu mümkün kılar.
Aileler yankılanıyor
Aşk kişisel bir mesele değildir. Bir kadına “Seni seviyorum” diyen “Ben” gibi bir erkek değildir. O bunun için çok küçük. Bu elbette kadınlar için de geçerli. Arkalarında ebeveynleri, klanları ve kaderleri vardır. Ve bu cümle sayesinde hepsinin çift üzerinde güçlü bir etkisi var. Yani bir erkek bir kadına "Seni seviyorum" dediğinde arkasındaki herkes onunla aynı yankıyı bulur. Büyük bir senfoni enerjik bir şekilde onunla rezonansa giriyor. O zaman sadece birbirimize odaklanmıyoruz, ailelerimiz de bizimle rezonansa giriyor. Bu harika bir görüntü.
Mükemmellik/tamlık
Bir erkek ve kadın ilk kez karşılaştıklarında birbirlerine karşı konulmaz derecede güçlü bir çekim duyarlar. Kendilerini “Ben” ve “Siz” olarak ayrı bireyler olarak görürler. Ama adamın arkasında annesi, babası, büyükanne ve büyükbabası, erkek ve kız kardeşleri ve ailesinde olup biten her şey, yani tüm sistem vardır. Aklımda bir imaj var: Bir erkeğin arkasında duran tüm sistem bir kadını bekliyor - sadece onu değil. Aynı şey bir kadın için de geçerlidir. Bir erkek bir kadını gördüğünde, onun arkasında annesi, babası, dedesi, dedesi, kardeşleri, tüm sistemin olduğunu bilmelidir. Ve bu sistem bir erkeği bekliyor. Her iki sistem de geçmişlerinde çözülmemiş bir şeyi tamamlayabileceklerini umuyor. Aynı zamanda erkeğin sistemi sadece kadına bakmaz. Ayrıca sistemine de bakıyor. Her iki sistem de kadersel bir topluluğa giriyor ve bu toplulukta özel bir şeyi çözmek, sonunda çözmek isteyebilirler.
Bu nedenle iki kişi arasında hiçbir ilişki yoktur. hacim onu sıklıkla hayal ettiğimiz biçim. İki kişi arasındaki ilişki bir rüyadır. Hepimiz belli bir alana, büyük bir aileye dokunduk. Kocanın ailesinden veya karısının ailesinden dışlanmış biri varsa, örneğin önceki partnerler, kürtajla alınmış çocuk, evlatlık verilen bir çocuk, zihinsel engelli bir çocuk veya utandırılan bir aile üyesi varsa, o zaman dışlanan aile üye yeni bir ilişkide ve yeni bir ailede bulunacaktır. Bu nedenle, hem erkek hem de kadın, dışlanan aile üyesini yeni aileye kabul etmelidir. Ancak o zaman ikisi de ilişkileri için özgür olurlar.
Bert Hellinger-Geriye kalan mutluluk
Aile takımyıldızlarının bizi götürdüğü yer
Gliick, das bleibt
Wie Beziehungen gelingen
Stuttgart KREUZ 2008
Danışmanlık ve Sistem Çözümleri Enstitüsü Moskova 2010
Almancadan çeviri: Diana Komlach Bilimsel editör: Ph.D. Mihail Burnyashev
Bert Hellinger
Geriye kalan mutluluk. Aile takımyıldızlarının bizi götürdüğü yer. - M .: Danışmanlık ve Sistem Çözümleri Enstitüsü, 2010. - 151 s.
ISBN 978-5-91160-020-4
© Bert Hellinger, 2008
© Danışmanlık ve Sistem Çözümleri Enstitüsü, 2010
Mutluluğun sırrı nedir?
Bert Hellinger, "Mutluluk gelip giden geçici bir şey değildir" diyor, "aynı zamanda bizimle kalan bir mutluluk da var." Ancak kalıcı mutluluk büyük ölçüde köklerimizle olan bağlantımıza bağlıdır ve çoğu zaman bizim için önemli olan ilişkilerdeki çözülmemiş sorunlar nedeniyle sekteye uğrar.
Aile dizimi yöntemini kullanan Bert Hellinger, ailedeki karmaşıklıkları çözerek karı koca arasındaki, çocuklarla ebeveynler arasındaki ilişkileri iyileştirmenin nasıl mümkün olduğunu açıklıyor.
Pek çok dokunaklı örnek kullanarak, bizimle kalacak mutluluğu nasıl bulacağımızı gösteriyor - çünkü bizimle birlikteyken kendini iyi hissediyor.
Mutluluğun sırrı nedir? 5
Tam mutluluk 13
Sürpriz 13
Tam, tam güçte demektir 14
Kimi özlüyorum? 14
Tam sağlık 15
"Artık kalıyorum" 17
"Anne geliyorum" 20
Ne yardımcı oldu 22
Aşk 23
"Seni seviyorum" 23
Sürekli bas 24
Bağlayan aşk ve 24'ü belirleyen aşk
İkinci görüşte aşk 29
Aileler yankılanıyor 31
Mükemmellik/tamlık 31
Aşk ve hayat nasıl birlikte çalışır 33
Ortakların yan yana büyümesine olanak tanıyan şey nedir?
birbirimiz 35
Sevgiyi ebeveynlerden öğrenin 35
Sevgiyle alın 36
İyinin ve kötünün ötesini kabul edin.... 37
Meditasyon: Ortaklıklara Hazırlık 39
Yaratıcı ve İlahi 41
Ortaklıklarda büyümek 42
Ortaklıklarımız nasıl yürüyor?
ilişki 43
Cinsel ilişkiler 43
Aşk Kalpleri 44
Birlikte yaşamak 45
Sevgi ve Düzen 46
Ortaklıkların günlük yaşamı 50
"Lütfen" 53
"Teşekkür ederim" 54
Hayal kırıklığı 55
Eski bağlantılar kaldı 55
Manevi Alanlar 57
Örnek: Ruhun Labirenti 58
Destiny 61 ile Bağlantılı Topluluk
Ortaklıklarla ilgili bir şey daha... 65
Erkekler ve kadınlar farklıdır
ayrı 65
Aileler de birbirinden farklıdır 67
Sınırlarımıza uygun olun 69
70 yıl süren bir aşk
Adanmışlık/bağlılık 73
Samimiyet/yakınlık 75
Mutlu çocuklar 77
Çocukları ne mutlu eder? 77
Zor çocuklara nasıl yardım edilir 79
Aşkı Bilmek 79
İyi ve kötü vicdan 79
Örgü 81
Kör Aşk 83
Sipariş 84
Bütün çocuklar iyidir, ebeveynleri de 85
Manevi Alan 87
Bir çocuğun gizli aşkı 91
Sipariş 92
Örnek: “Seninle kalıyorum” 94
Örnek: Kızı ders çalışmak istemiyor 95
Her iki ebeveyn de 99
Aşk Hareketi Kesintiye Uğradı 99
Kesintiye uğrayan sevgi hareketi daha sonra hedefe nasıl getirilir 101
Ebeveynlere Yardım Etmek 101
Yedek ebeveynlerin yardımıyla. 102
Derin yay 103
Çocuklara hikayelerle yardım etmek 106
Su musluğu sızdırıyor 107
Veda 110
Bizi ne mutlu eder 112
İnsanları ne mutlu eder? 112
Temel duygu 112
Ortaklıklarda Mutluluk 114
Şimdiki an 115
Örnek: İşle ilgili sorun 117
Ebeveynleri tamamen kabul edin 120
Tüm insanlara karşı dostane tavrınız sayesinde mutlu olun 121
Mutluluk ve mutsuzluk 124
Ait Olmanın Mutluluğu 125
Kör mutluluk 126
Mutluluk masumiyet duygusundan daha fazlasıdır 128
Trajediler 131
Birbirimizle uyum içinde olmak 132
İlkel güç 134
Sakin 136
Aile takımyıldızları 138
Aile takımyıldızlarının geleceği 138
139'u başlat
Vicdan 139
Vicdan alanı 140
Ruhun hareketleri 141
Ruhun Hareketleri 143
Bilimsel editörün sonsözü
Kaliteli bir aile dizimini nerede yapabilirim ve aile dizimini kim öğretebilir 145
sevgili okuyucular
Dünyanın her yerindeki pek çok insan, nispeten kısa bir süre içinde, aile kümelerinin etkisini ve bizi nereye götürdüklerini deneyimleyebildi. İlişkilerimizde kalıcı mutluluğa yol açarlar. Bu kitapta aile dizilimlerinin geriye kalan mutluluk hakkında neler ortaya çıkardığını topladım ve anlattım. Ve her şeyden önce hayata ve aşka dair ortaya çıkardıkları şeyleri anlatıyorum. İlişkilerimizde ve yaşamlarımızda bizde kalan mutluluk nedir? Saygı duyduğumuz ve başkalarıyla paylaştığımız için bize iyi gelen o mutluluk. Bunu başkalarıyla nasıl paylaşacağız? Böylece diğer insanlara karşı dostça davranıyoruz ve onlara hayatın her alanında başarılar diliyoruz. O zaman mutluluğumuz sevinir. Bizimle kalmak bizi iyi hissettiriyor ve bize fayda sağlıyor. Bize kalan sevgi dürtüsünü verir. Bu hareketin neresinde kalıyor? - Mutlu.
Saygılarımla Bert Hellinger
Tam mutluluk
Sürpriz
Takımyıldızlara ilk kez katılanların çoğu, "Oldukça basit" diyor. Kişi, kendisi de dahil olmak üzere ebeveynlerinin, erkek ve kız kardeşlerinin yerini alacak tamamen yabancı bir grup arasından seçim yapar, onları birbirlerine göre uzayda düzenler ve yerine oturur. Ve aniden bir aydınlanma yaşar: “Ne, bu benim ailem mi? Kafamda onun hakkında tamamen farklı bir fikir vardı.
Ne oldu? Herkes aynı yöne bakıyordu. Ve kendisi, yani yardımcısı aileden çok uzakta duruyordu. Daha sonra milletvekillerine nasıl hissettiklerini sorduğumda birisini özledikleri ortaya çıktı. Daha sonra önlerine, baktıkları yere başka bir vekil yerleştirdim. Yüzleri aydınlandı. Daha iyi hissetmeye başladılar.
Tipik bir aile düzeniydi. Daha basit olamazdı. Peki gerçekte neyi ortaya çıkardı? Adam, doğumdan hemen sonra ölen bir erkek kardeşinin olduğunu söyledi. Gelecekte aile, sanki artık ona ait değilmiş gibi onu hatırlamadı.
Tam, tam güçte anlamına gelir
Aileme ait olan herkesin kalbimde yeri olursa mutluluğum tamamlanır. Birisi, bir önceki örnekte olduğu gibi dışlanırsa veya unutulursa, o zaman içimizde onu aramaya başlarız. Bir şeyleri kaçırdığımızı hissediyoruz ama nereye bakacağımızı bilmiyoruz. Böyle bir arayış bazen bağımlılığa, bazen de Tanrı arayışına yol açar. İçimizde bir boşluk hissediyoruz ve onu doldurmak istiyoruz.
Kimi özlüyorum?
Kendi içimize dönerek kimleri kaçırdığımızı kontrol edebiliriz. Beş dakika sürecek. Gözlerimizi kapatıyoruz ve ailemize ait olan herkese içten yaklaşıyoruz.
Uzun zaman önce ölmüş olanlar da dahil, onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana ruhumda bir yer veriyorum." Hemen kendimizi daha tatmin olmuş hissederiz.
Ve birisinin eksik olup olmadığını hemen hissederiz. Mesela unutulmuş biri, ailenin yük olarak algıladığı biri, kurtulmak istediği biri. Ve biz de onların gözlerinin içine bakıyoruz. Onlara şunu söylüyoruz: “Seni görüyorum. Sana saygı duyuyorum. Sana kalbimde bir yer veriyorum, sana ait olan bir yer." Ve bunun bizi nasıl etkilediğini ve nasıl daha doyuma ulaştığımızı bir kez daha hissediyoruz.
Tam sağlık
Aile kümelenmesinde bana ifşa edilen önemli içgörülerden biri sağlığımızla, yani tam sağlığımızla ilgilidir.
Pek çok hastalık bizim veya ailemizin kurtulmak istediği, unuttuğumuz veya dışladığımız kişileri temsil eder. Bunu kendi içimize dönerek de kontrol edebiliriz.
Bunun için ayrıca beş dakikaya ihtiyacımız olacak. İçsel bakışımızı bedenimize çeviriyoruz ve bir yerin acıdığını ya da bir çeşit hastalığın nerede olduğunu dinliyoruz.
Buna genellikle nasıl tepki veririz? Bizi üzen, hasta eden şeylerden kurtulmak isteriz. Tıpkı bizim ya da ailemizin birinden kurtulmak istediği gibi.
Ama şimdi farklı davranıyoruz. Bize acı vereni, hasta edeni ruhumuza ve kalbimize sevgiyle kabul ederiz. Ona şunu söylüyoruz: “Benimle kalabilirsin. Bende huzuru bulabilirsin." Bunu yaparken vücudumuzda yarattığı etkiye, onda neyi çağrıştırıp uyandırdığına dikkat ediyoruz. Çoğunlukla ağrı azalır ve kendimizi daha iyi hissederiz.
Bir sonraki aşamada bu hastalığın ya da ağrının kiminle ilişkili olduğunu hissetmeye çalışıyoruz. Hangi dışlanmış veya unutulmuş kişiyle? Belki bizim veya ailemizin birileri haksızlık etmiştir?
Bir süre sonra bunu zaten biliyoruz ya da bir tahminde bulunacağız. Şimdi acımızla, hastalığımızla birlikte bu kişiye bakıyoruz. Ona şunu söylüyoruz: “Şimdi seni görüyorum. Artık sana saygı duyuyorum. Şimdi seni seviyorum. Artık sana kalbimde bir yer veriyorum."
Bundan sonra nasıl hissediyoruz? Hastalığımız nasıl hissettiriyor? Acımız nasıl hissettiriyor? Burada “tamamlandı” aynı zamanda tam güçte anlamına da geliyor.
"Şu anda kalıyorum"
Mexico City'deki büyük bir okulda bazı öğretmenler ve veliler, çocuklar için endişelendikleri için bana geldiler. Bu çocuklara yardım etmek istediler. Örneğin bir öğretmen, artık okula gitmek istemeyen 14 yaşındaki bir erkek çocuk için endişeleniyordu. Sonra bu öğretmenden ayağa kalkıp bu çocuğu yanına koymasını istedim. Çocuğun ebeveynleri de oradaydı. Bunları çocuğun ve öğretmenin karşısına yerleştirdim.
Çocuğa baktığımda üzgün olduğunu gördüm. Ona "Üzgünsün" dedim. Gözyaşları anında akmaya başladı ve annesi de öyle. Annesi üzgün olduğu için çocuğun da üzgün olduğunu herkes görebiliyordu.
Anneme kendi ailesinde neler olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: “Doğum sırasında ölen ikiz bir kız kardeşim vardı.” Yani ikiz kardeşini özlüyordu. Ailesi de ölen ikiz kardeşini özlemişti. Ancak bu ailede unutulmuştu çünkü yaşayan aile üyelerinin onu düşünmesi ve hatırlaması çok acı vericiydi.
Daha sonra ölen ikiz kız kardeşimin yerine geçecek kişiyi seçtim. Onu diğerlerinden uzağa yerleştirdim ve bu ailede gerçekte olduğu gibi dışarı bakacak şekilde çevirdim.
Herkes ölen ikiz kız kardeşe ve hepsinden önemlisi çocuğun annesine baktı. Ben de onu ikiz kardeşinin arkasına yerleştirdim ve bakışları da dışarıya yöneldi. Ben de ona "Burada nasıl hissediyorsun?" diye sordum. Burada kendimi iyi hissediyorum dedi.
Daha sonra çocuğu ikiz kardeşinin arkasındaki annesinin yerine koydum ve ona burada nasıl hissettiğini sordum. O da "Burada kendimi iyi hissediyorum" dedi.
Burada ne buldun? Anne, ölen ikiz kardeşine kapılmıştı ve onu ölüme kadar takip etmek istiyordu. Oğlu bunu hissetti ve sonra ruhunda karar verdi: "Senin yerine ben öleceğim anne."
Artık okula gitmek istememesine şaşmamalı. Ölmek isteyen biri neden başka bir şey öğretsin ki?
Burada birisinin dışlanmasının, birinin ailedeki yerini kaybetmesinin yarattığı etkiyi görebilirsiniz.
Buradaki çözüm nedir? Çok basit. Ölen ikiz kız kardeş tekrar aileye kabul edilir ve hak ettiği yeri alır.
Bu aile diziliminde bu nasıl yapıldı? Ölen ikiz kardeşimi annemin yanına koydum. Gözlerinde yaşlarla yürekten kucaklaştılar. Ve böylece anne artık ikiz kardeşini ölüme kadar takip etmek zorunda kalmadı. Ailesinde kız kardeşi de onun yanındaydı.
Ailedeki herkes, özellikle de koca, kendisini hemen daha iyi hissetti. Karısıyla nasıl yaşadığını kolaylıkla hayal edebiliyoruz, çünkü bunca yıldır içten içe onun ölüme çekildiğini hissediyordu.
Eşimden kocasının gözlerinin içine bakıp “Artık ben kalıyorum” demesini istedim. Bunu söyledi ve ikisi de mutlu bir şekilde birbirlerinin kollarına koştular.
Daha sonra oğluna döndü. O da onun gözlerinin içine baktı ve şöyle dedi: "Şimdi ben kalıyorum, sen de kalırsan çok sevinirim." Çocuk gülümsedi ve üzüntüsü geçti.
Yükleniyor...
